İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) kuruluşuna öncülük edenleri temsilen Didar Şensoyl'a ve mahpus yakını bir öncü kadın olarak Leman Fırtına'ya saygıyla…
90’lı yıllar, hep baskı yılları olarak hafızalarda yer etti. Baskının olduğu yerde başka şeyler de vardı. En başta geleni neydi diye sorarsanız, Ernst Bloch seslenir size,” Umut İlkesi”nde: ”Mesele, Umut Etmeyi öğrenmektir.”
Pek çok insan hakları savunucusu için, 12 Eylül karanlığı da umut etmeyi öğrenmenin yılları olmuştu. İHD’nin o karanlık dönemin filizi olmasının nedeni de bu olmalıydı: Umut etmeyi öğrenmek!
İHD’nin öyküsü biliniyor. İşkencelerin, ölüm oruçları ve açlık grevlerinin, gözaltıların, gözaltılarda ve cezaevlerinde öldürülmelerin, yasakların, kitap yakmalarının, sendika, siyasi parti, dernek kapatmalarının, fiilen ve yasalarca nefes alamaz hale getirmelerin tam ortasında doğmuştu. Daha ilk büyük kampanyası-eylemi başlayacaktı, yaşam hakkını savunacaktı: Ölüm cezasına karşı kampanya…150 bin imza toplayacak ve TBMM’e teslim edecekti imzaları.
İmza toplarken polis müdahaleleri olacaktı, üye ve yöneticileri gözaltıları, işkenceleri yaşayacaktı. İkinci kez 1999 yılında da “Ölüm cezasına hayır!” diyecek; sokaklarda, meydanlarda, pazar yerlerinde, kahvelerde, işyerlerinde 539 bin imza toplayacak ve yine TBMM’ne sunacaktı.
Sonuç mu: 2002'nin 3 Ağustosu'nda sabah saat 6.30’da 3. Uyum Paketi çıkacak ve Türkiye’de ölüm cezası kaldırılacaktır. 2004 yılında da savaş dönemi/barış dönemi ayrımı yapmaksınız ölüm cezası mevzuattan çıkarılacaktır. Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ek 6 nolu ve 13 nolu protokolleri onaylayacaktı.
İHD’nin ilk yaptığı çalışmalardan birisi de 1402’likler Komisyonu kurmaktı. Sıkıyönetim komutanlıklarının kararıyla 30 bine yakın kamu görevlisi işinden olmuştu. Komisyon çalışmalarını Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) Genel Kurulu'na kadar taşımıştı.
İHD 1402’likler kampanyası düzenledi. Yıllar sonra Türk Silahlı kuvvetleri ile ilişkileri kesilenler de dahil olmak üzere pek çok insan tüm haklarına kavuşamasalar ve zamanı geri kazanamasalar da bazı sosyal haklarına (emeklilik gibi) kavuşacaklardı.
İHD’nin 90’lı yıllar kampanyalarından söz etmek isterim. Düşünceye özgürlük kampanyası (1994), Savaşa Hayır Kampanyası (1994), Kayıplar Bulunsun Kampanyası (1992 ve 1995), Barış Kampanyası (1995), Düşünceye Özgürlük ve İsmail Beşikçi'ye özgürlük kampanyası (1997) DGM’ler kapatılmalıdır kampanyası (1997), Ayrımsız Genel Af Kampanyası (1987 ve 1998), Düşünceye özgürlük Kampanyası (1999), Ölüm Cezasına Hayır Kampanyası (1999).
Bugün kent hareketlerinin çok sevindirici bir şekilde olağanüstü bir ilgi gördüğü dönemleri yaşıyoruz. Biz de bir çalışmadan söz etmek istiyoruz: 1990 yılında önce İHD Ankara Şubesi bünyesinde sonra da genel merkezin yönlendiriciliğinde Yaya Hakları Bildirgesi hazırlandı. Burada Tanıl Bora’yı, Akın Atauz’ u anmam gerekiyor.
Eziyet bebeğin hakkı ve devlet pratikleri…
Eziyet bebek 1996'da henüz bir aylıkken sanırım, annesi Ş.A’ın kucağında gelmişti İHD genel merkezine. İHD’ye bir hafta kadar misafir oldu. Bakımı İHD’ye aitti. Biraz rahatsızlığı da vardı. Annesi hak arayışı için Fransa’nın Strazburg kentine gidecekti.
Onu İHD genel sekreteri ve genel sekreter yardımcısı Ankara Esenboğa havaalanına birlikte götürdüler. Ayağında naylon terlik ve geleneksel bir giysi olarak şalvar, üstünde kolsuz yelek ile.
Çanta manta, bavul mavul, manto falan yoktu. Bazı askerlerin taciz ve tecavüzü davasıydı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ihlal kararı verdi. Böyle bir devlet, bebekler ve kadınlar karşısında, daha nasıl ifade edeyim, postal terlik karşısında kaybetmeye mahkumdur.
İHD kürt sorununa şöyle yaklaştı. İHD’ye göre Türkiye’nin temel sorunu insan hakları ve demokrasi sorunudur. Kürt sorunu ise bu insan hakları ve demokrasi sorununun en önemli halkasıdır. Bu sorunun çözümü için kurultaylar paneller, sempozyumlar düzenledi. Bölgede cereyan eden gözaltında kayıplar, faili meçhul cinayetler ve zorla yerinden etme uygulamalarını belgeledi, raporlar yayınladı.
Yakılan köyleri belgelediği için İHD yöneticileri hakkında devlet güvenlik mahkemelerinde (DGM) davalar açıldı.1992 yılı 24 ekiminde yapılan Genel Kurulunda savaşan tarafların savaş hukukuna uymaları çağrısı yaptı. İlgi alanına insancıl hukuku da kattı. Savaşanların eylem ve işlemlerini Cenevre sözleşmelerini de dikkate alarak değerlendirdi. Bu çerçevede savaşın, silahlı çatışmaların sona ermesi ve Kürt sorununun barışçıl çözümü için arabuluculuk dahil her tür girişimde bulunacağını açıkladı. Sivillere yönelik eylemlere, mühendisler, gazeteciler, öğretmenler veya terhis olmuş askerler, herhangi bir nedenle çatışma dışında kalmış kimselere yönelik şiddete, rehin almalara karşı çıktı.
Pek çok kez alıkonulan asker, polis, ya da diğer mesleklerden insanların serbest bırakılmaları, kötü muameleye maruz kalmamaları için girişimlerde bulundu. Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na başvuru hakkını tanımasından sonra 1987'de Muzaffer Sencer’in bireysel başvuru hakkı konulu kitapçığını yayımladı.
Zorla yerinden edilenlere, gözaltında kaybedilenlerin ailelerine ya da faili meçhul cinayetlerle yaşam hakları ellerinden alınmış kimselerin yakınlarına hukuksal destek verdi ve onlara bireysel başvuru konusunda yardımcı oldu.1993 yılı sonunda Türkiyede ilk kez “bireysel başvuru hakkı açısından hukukçuların eğitimi” projesini başlattı. Olağanüstü Hal (OHAL) Bölgesi'nden Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na doğrudan başvurular konusunda öncülük etti. İHD, bütün dünyada insan hakları savunucularının yaptığı çalışmaları yaptı.
İnsan hakları savunusu bilindiği gibi, insan haklarını korumak ve geliştirmek için , bireysel olarak ya da başkalarıyla birlikte çalışan kişi demektir.
İnsan Hakları Derneği;
1) İhlalleri belgeledi.
2) Mağdurları hak sahibi bireyler olarak gördü ve onlara tıbbi, psikolojik ve hukuksal destek için her tür girişimde bulundu.
3) Cezasızlığa karşı mücadele etti. Söz gelimi halen sürmekte olan cumartesi anneleri eylemleri konusunda İstanbul şubemiz bünyesindeki kayıplar komisyonumuzun olağanüstü çabalarını anmak gerekir.
Bu mücadelenin cezasızlığa karşı büyük bir mücadele olduğunu belirtmemiz gerekir. Cezasızlık, ağır insan hakları ihlallerinin faillerinin bulunmaması, soruşturulmaması, yargılanmaması ve cezalandırılmaması halidir. 1995'de Galatasaray lisesi önünde başlatılan mücadele sonunda İçişler Bakanlığı bünyesinde konuyla ilgili birimler oluşturuldu.
Pek çok bakanlık bünyesinde insan hakları birimleri oluşturuldu.1990'da TBMM bünyesinde İnsan hakları İnceleme Komisyonu kuruldu. Demirel 1991 seçimlerinde insan hakları bakanlığı sloganı kullandı. Seçimden sonra İnsan haklarından sorumlu Devlet bakanlığı kuruldu. Sonraki dönemlerde reddedilen kayıplar realitesi tanındı.
Halen hukuksal açıdan bazı sorunlar yaşansa da gözaltı süreleri, koşulları, gözaltı birimlerinde kayıtların tutulmasına yönelik düzenlemelerin yapılmasında ve işkencenin önlenmesinde insan hakları savunucularının ve hem kayıp yakını olarak hakları ihlal edilenler hem de bütün kayıpların mücadelesini verdikleri ve bir daha yaşanmasın diye çalıştıkları için insan hakları savunucusu olan Cumartesi Annelerini/Cumartesi İnsanları bütün dünyada yankı uyandıran mücadelelerini anmak gerekir.
4) İHD, insan hakları kavramını tanıtmak ve insan hakları kültürünün oluşmasına katkıda bulunmak için eğitim dahil, paneller sempozyumlar, kurslar düzenledi, bültenler, özel sayılar, kitaplar, broşürler yayımladı.1998'de bugünün İHD-İnsan hakları Akademisi’nin öncülü olan İnsan Hakları Araştırma Merkezi’ni kurdu, İstanbul Şubemiz bünyesinde 90’lı yılların sonunda Kütüphane kuruldu.
Azınlık haklarıyla ve genel olarak kültürel haklarla ilgili çalışmalarda bulundu.
Kadınların insan haklarıyla ilgili olarak daha 1986'da kurulduğunda çalışmalar yaptı. Engelli haklarını, LGBTİ bireylerin haklarını ve çocukların insan haklarını savundu. Irkçılık, ayrımcılık, azınlık hakları konusunda özellikle İstanbul Şubesi'nin yetkin ve cesur girişimlerini anmak gerekiyor.
Vedat Aydın’ın aydınlığında…
Bugün 2932 sayılı Türkçeden başka dillerin konuşulmasını telaffuz edilmesini yasaklayan bir kanun yok. Dernekler yasasında, Siyasi Partiler yasasında ve 2911 ayılı toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunundaki dil yasakları kaldırıldı.
Peki İHD ve İHD’liler ne yapmıştı 90’lı yıllarda? Vedat Aydın, İHD’nin 1990 yılı 3. Olağan genel Kurulunda büyük bir sivil itaatsizlik eylemine imza attı. Kürsüde Kürtçe konuştu.Vedat’ı gözaltına aldılar, sonra da tutukladılar. Avukat Ahmet Zeki Okçuoğlu da çeviri yaptığı için tutuklandı. 2932 sayılı yasa 1991'de yürürlükten kaldırıldı. 2000’li yıllarda ise en az 13 yasada bulunan dil ve kültür yasaklarının bir çoğu kaldırıldı.Bu konuya yazının sonunda tekrar değineceğiz.
TİHV kurulurken
Haldun özen’e saygıyla…
12 Eylül'ün yarattığı tahribatlardan birisi yüzbinlerce insanın işkenceden geçirilmesi ve işkencelerde insanları öldürmeleriydi. Temsilen belirtiyorum yayıncı İlhan Erdost’u hatırlayınız lütfen. İşkencede öldürüldü. Mamak cezaevinde. Yayıncıydı… Cemil Kırbayır’ı lütfen… Hani Berfo ananın oğlunu…
İHD, Türk Tabipleri Birliği (TTB) bünyesinde ve daha pek çok yerde işkenceye karşı bir oluşum ihtiyacı konuşulur tartışılır oldu. İHD bunun için tüzüğünü değiştirdi. Pek çok hekim arkadaş ve elbette TTB 24 yıldır olduğu gibi, kuruluş sürecinde destek ve emek verdi.
İHD yönetimi tüzük değişikliği ardından-bu söylediklerim 80’li yılların sonu ve 90 yılına aittir- kuruluş kararını aldı. Vakıf senedi yazıldı, mahkemeye başvuruldu ve uzun tartışmalardan sonra senet mahkemece onaylandı. İHD tüzel kişi olarak ve 32 özel kişi de kurucu oldu.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) bugüne değin binlerce işkence mağduruna tıbbi destek verdi. İşkenceyi belgeledi. Birleşmiş Milletler belgesi haline gelen İstanbul Protokolü'nün hazırlanmasına öncülük etti. Alanında dünyaca tanınmış bir otorite oldu.
Böyle bir kurumsal yapının 90’lı yılların başında yaratılmış olması İHD’nin ve insan hakları savunucularının övünç kaynağıdır. Bu büyük adım bugün tartışmakta olduğumuz ve gelecekte daha yoğun tartışacağımız geçmişle yüzleşme/hesaplaşmanın gerçekleşmesinde de olağanüstü önemdedir.
Bu arada TİHV’nin kurulmasında ve ilk dönem faaliyetlerinin organize edilmesinde olağanüstü emekleri olan TİHV ilk Genel sekreteri, şimdi yıldızlarda Haldun Özen’i anmalıyım.
Rıdvan Kızgın, mücadeleye devam…
İHD 90’lı yıllarda çok büyük baskılar altında çalıştı. Pek çok arkadaşımız öldürüldü; pek çok arkadaşımız gözaltına alındı, tutuklandı. Bazı arkadaşlarımız yurtdışında yaşamak zorunda bırakıldı. İHD yönetici organlarında görev yapanlara 1000’nin üzerinde soruşturma ve davalar açıldı. Bu büyük baskılar karşısında İHD direnç gösterdi. 1986-1992 yıllarında ilk dönemlerin baskıları için Nevzat Helvacı’nın temkinli, tedbirli karakteri; 90’lı yılların sonuna kadar da baskılar karşısında da Akın Birdal’ın dirençli, atak ve dışa dönük ve temsilde etkili ve başarılı kişiliği çok büyük bir güç vermiştir İHD’ye.
90’lı yılların ortaları, 1992-1997 dönemi örneğin Cumhuriyet tarihinin en kanlı dönemidir.
İHD istatistikleri bunu ortaya koymaktadır. Sadece 1994'te çatışmalarda ölen insan sayısı 5000’dir. Sadece 1994'te boşaltılan köy ve mezra sayısı 1500’dür. Zorla yerinden edilenlerin sayısı İHD tahminlerine göre 3 milyonu aşmış, Hacettepe Üniversitesi araştırmasına göre 940 bin ile 1 milyon 200 bin arasındadır.
Bunlar büyük tahribatlardır. 90’lı yıllar ortalarından itibaren İHD şube sayılarında azalmalar olmuştur. Baskılara karşı açılma politikası izlenmiştir. Örneğin dünyanın en büyük insan hakları örgütlerinden olan ve Birleşmiş milletlerde danışmanlık statüsü bulunan uluslararası İnsan Hakları Federasyonu'na İHD’nin üye olmasının tarihi baskıların en yoğunlaştığı yıllardan 1995’tir. O tarih itibariyle adı farklı bugünkü adıyla Avrupa Birliği ile ilişkiler gelişmiştir.
Sonuç yerine: ASİWA’nın öğrettiği
Kürtçede “ufuk “demekmiş ASİWA. Musa Anter’in oğlu Dicle Anter’in kızı oluyor bu dört buçuk yaşındaki güzeller güzeli, zeytin gözlü kız çocuğu… Devletin yasalarına takılmış, TC kimliği almak ve nüfus kütüğüne yazılmak…
Yukarıda Vedat Aydını anlatırken değinmiştim. 90’lı yılların yasaklarının pek çoğu kalktı sonraki yıllarda.
Ama harf yasağı devam ediyor.
2003 yılında İçişleri Bakanlığının genelgesine göre:
-Genel ahlak kurallarına aykırı olmamak, kamuoyunu incitici yanı bulunmamak ve Türk alfabesine uygun olma koşuluyla her ad konulabilir.
Türk alfabesi 1928'deyürürlüğe giren “1353 sayılı Türk Harflerinin kabulü ve Tatbiki Hakkında Kanun” dur..
Q, W, X harfleri kütüğe, kimliğe yazıl(a)mıyor.
Peki bu yasak daha ne kadar direnir dersiniz tarihin ilerleyişine? (HÖ/BA)
* Hüsnü Öndül, İnsan Hakları Derneği’nde kuruluşundan itibaren Ankara Şube Başkanlığı, Genel sekreterlik ve Genel Başkanlık görevlerinde bulundu. İnsan Hakları Ortak Platformu'nda (İHOP) insan hakları alanında çalışmalarını sürdürüyor, Evrensel gazetesinde yazıyor.
Fotoğraflar Nadire Mater
Manşet: Terörle Mücadele Protestosu
Sırasıyla:
* İHD 15. yılını kutluyor;
* İHD’liler yargılanıyor;
* Eren Keskin mahkemede;
* 1999 Paris'te İnsan Hakları Dünya Zirvesi’nde Türkiye Kayıplar Köşesi;
* Malatya'da açlık grevi insan hakları heyeti ziyaretinde Ferhat Tunç ve Akın Birdal.